İngiltere düşünce kuruluşu Ember’in, en son raporunda, güneş ve rüzgar enerjisinin geçen yıl ilk kez dünya elektriğinin %10’unu oluşturduğunu ortaya koydu ve yenilenebilir enerjinin küresel elektrik sistemini yeniden tanımlamaya başladığını öne sürdü. Petrol ve gaz fiyatları dünya çapında hala rekor seviyelerde seyrederken ve BM Genel Sekreteri dünyanın fosil yakıtlara olan “bağımlılığını” “karşılıklı garantili yıkım” olarak nitelendiriyor. Ember, geçen yıl güneş enerjisiyle elektrik üretiminin %23 arttığını, rüzgardan elde edilen elektriğin ise dünya çapında %14 arttığını söyledi; bu, dünyayı iklim değişikliği taahhütlerini yerine getirme yolunda ilerletebilecek bir değişim oranı.
Dünyanın en büyük beş ekonomisi de dahil olmak üzere 50’den fazla ülke, 2021’de elektriğinin onda birinden fazlasını rüzgar ve güneşten üretti. Çin dahil yedi ülke ilk kez %10 eşiğine ulaştı. Üç ülke -Danimarka, Lüksemburg ve Uruguay- elektriğinin %40’ından fazlasını rüzgar ve güneşten sağlıyor. Ancak, belki de en çarpıcı olanı, rüzgar ve güneş enerjisi dağıtımının neredeyse her bölgede hız kazanmasıyla elektrik üretimindeki değişimin genişliğiydi. 2020’de koronavirüs pandemisinin patlak vermesinden bu yana, Hollanda, Avustralya ve Vietnam elektrik sistemlerinde en büyük dönüşümleri yaşadı ve her ülke elektrik üretiminin %8’inden fazlasını fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçirdi.
Sadece bir gün önce, Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) bir raporu, yüksek fosil yakıt fiyatları, enerji güvenliği endişeleri ve iklim değişikliğinin aciliyeti gibi üçlü tehdidin altını çizdi. Temiz enerji üretiminin 2030 yılına kadar dünyanın enerji karışımının %40’ına ulaşması için muazzam bir hızlanmanın önemine değindi. Ancak, bu dönüşüm ucuz olmayacaktı. IRENA, her yıl 5,7 trilyon dolarlık toplam yatırımın gerekli olacağını söyledi. Bu, küresel ekonominin kabaca %6’sı, muhafazakar ekonomistleri ve politikacıları kesinlikle vazgeçirecek bir rakam. Ajans, bu durumun, dünya çapında yaklaşık 85 milyon istihdam oluştururken “somut sosyoekonomik ve refah faydaları” getireceğini buldu. Bu sonuçlar, Nobel ödüllü Joseph Stiglitz de dahil olmak üzere bazı önde gelen ekonomistler tarafından desteklenmekte.
Aynı zamanda, Avrupa’dan gelen üç yeni rapor, AB’yi Rus gazına olan bağımlılığından kurtarmak ve enerji bağımsızlığını güvence altına almak için ne yapılması gerektiği konusunda fikir birliği sunuyor. Fin enerji hizmetleri şirketi Wärtsilä, yeni rüzgar ve güneş enerjisi tesislerinin kurulumunu ikiye katlayarak, Avrupa’nın sera gazı emisyonlarını ve doğal gaz tüketimini azaltırken enerji sistemleri maliyetlerinde 360 milyar dolar tasarruf sağlayabileceğini keşfetti. Wärtsilä raporuna göre, Avrupa’nın yenilenebilir enerjideki payını mevcut %33’ten, 2030’a kadar %60’a çıkarmaya yönelik “iddialı bir yaklaşım”, hem kısa hem de uzun vadede enerji faturalarının azalmasına neden olabilir.
Yine geçen hafta, Alman düşünce kuruluşu Agora Energiewende, AB’nin Rus gazına bağımlılığı azaltmak ve aynı zamanda küresel iklim hedeflerine uymak için RePowerEU planına dahil edebileceği 15 eylem önerdi. Bunlar hem endüstriyel prosesleri hem de binalarda ve evlerde ısıtmayı elektriklendirmeyi ve beş yıl içinde elektrik şebekesi esnekliğini ve rüzgar ve güneş enerjisi üretimini hızla artırmayı içeriyor. Özetle Agora, tavsiyelerinin 2027 yılına kadar toplam gaz tüketiminde %32’lik bir azalmaya yol açabileceğini buldu.
Kaynak: “5 New Reports Show Wind And Solar Power Can Cripple Putin, Secure Climate Goals”, Forbes
İndirmek için tıklayın