Şehirler, özellikle büyük metropoller, nadiren çevresel değişimin itici gücü olarak görülmektedir. Ancak bazı büyük şehirler enerji dönüşümü için katalizör olmayı hedefliyor. Fosil yakıtlardan uzaklaşmayı hızlandırarak teknolojiyi sürdürülebilirlik için katalizör haline getirmek için kullanıyorlar. Ekonomilerimiz yoğun iş gücü gerektiren sanayilerden hizmetlere doğru kaydıkça, şehirler toplumumuzda önemli bir rol oynamaktadır. Eğitim seviyeleri yükselmeye devam ediyor ve dünyamız daha da şehirleşiyor. Şehir sakinlerinin yaşam standartlarını iyileştirmek artık yerel yönetimler için çok önemli hale geliyor.
Trafik sıkışıklığı şehirler için uzun yıllardır büyük bir zorluk olmuştur. Kent sakinleri kirlilik ve trafik sıkışıklığının yaşamları üzerindeki etkileri konusunda daha fazla endişe duydukça, örneğin Londra ve New York’taki yerel yönetimler, tıkanıklığı yönetme çabalarını artırmaktadır. Trafik sıkışıklığını gidermek için trafik yönetimi, daha geniş kapsamlı gelişmelere olanak sağlayan önemli bir teknolojidir. Trafik sıkışıklığı, karayolu erişiminin izlenmesi ve özellikle bir şehrin kilit bölgelerinde, karayolu kullanım ücretlerinin toplanması yoluyla yönetilir. Bu ücretler altyapı yatırımının maliyetini ve işletmesini kapsar. Ayrıca, tıkanıklık ücretleri, davranışı değiştirmek için yeterince yüksek olması gerektiğinden genellikle bir nakit fazlası yaratırlar. Bu fazlalıklar genellikle toplu taşıma altyapısını iyileştirmek için tahsis edilmiştir.
Tıkanıklık ücreti altyapısı, yürürlüğe konulduğunda, kentsel hava kalitesine yönelik bir platform haline gelir. Ücret altyapısı, düşük emisyon bölgelerinin yayılmasını sağlar ve yüksek emisyonlu araçların kente girmesi için bir ücret talep eder. Elektrikli araç (EV) edinimini destekleyen düşük / sıfır emisyonlu araçlar muaf tutulabilir. EV’ler yaşam döngüleri boyunca tamamen emisyonsuz olmasa da, kentsel sakinler öncelikle egzoz emisyonlarıyla ilgileniyor. Elektrikli aracı temin etmek için güç genellikle uzak bir mesafede üretilir.
Londra bu konuda önderlik eden bir şehirdir. Şu an, şehir merkezini kapsayan bir emisyon ücreti bulunuyor, bunu önümüzdeki iki yıl içinde iç yörüngesel çevre yollarından birine genişletmeyi planlıyor. Bugüne kadar, bu politikalar Londra ve Güneydoğu İngiltere’nin, ülkedeki EV’lerin orantısız bir kısmına sahip olmasıyla sonuçlandı. Hava kalitesi ile ilgili politika, yeni teknolojiye geçişlerden etkilenmiyor. Amaç, özellikle EV’leri değil, düşük emisyonlu araçları teşvik etmektir. Tüketicilerin daha hızlı araç değişimi konusunda karar vermeleri isteniyor. Bir aracın satın alma kararını ilerletmenin mantıklı bir sonucu, daha fazla elektrikli olacağı ve böylece daha hızlı bir dönüşümü destekleyeceğidir.
Çin’in yaklaşımı biraz farklı olup, aynı zamanda tıkanıklığı hafifletmeye de odaklanıyor. Pekin ve diğer büyük metropoller için, içten yanmalı motorlu bir araç satın almak için bir lisansa ihtiyaç vardır. Bu lisanslar sınırlı ve pahalıdır. EV’ler böyle bir kısıtlamaya maruz kalmaz, bu nedenle Çin’in EV’lerinin %80’inden fazlası ülkenin 30 kentinde konuşlandırılmıştır. Bu yeni politikaların kamuoyuna kabulü, mevcut araçlarını artık kullanamayanlar için toplu taşıma yatırımını hayati kılan kilit unsurdur. Şehirdeki araç filosunun elektrifikasyonu, pek çok kentsel hava kalitesi sorununu çözecektir, ancak gelecekte basit bir şekilde başka bir sağlık sorununu ortaya çıkarabilir. Yerel nüfuslarının sağlığını iyileştirmek isteyen şehirler, EV’nin benimsenmesini hızlandırmanın anahtarı olabilir. Şehirler, dönüşüme öncülük etme ve ulusal taahhütlerin ötesinde başarı gösterme fırsatına sahiptir.
Kaynak: “Can Cities Help Speed Up The Energy Transition?”, Forbes
İndirmek için tıklayın